6 Mart 2014 Perşembe

SAĞLIK MUHABİRİ DR.HOUSE GİBİ DAVRANMALI!

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Sağlık haberciliğinde önem verilmeyen bir konunun sağlığın sosyal belirleyicileri olduğunu kaydeden Medimagazin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Ersoy, “Sağlık muhabirinin Dr.House gibi davranması sağlık haberciliğinin derinliğini daha da arttıracaktır” dedi.

Sağlık haberciliğinde sağlık muhabirinin haber yapma tarzı çalıştığı kurumdan daha fazla önem taşıyor. Sağlık muhabirinin, haberlerini kendisinin denetlemesi ve bu alanda uzman muhabirler tarafından etik ve objektif yaklaşım için çalışmalar yapılması gerekiyor. Sağlık haberlerinin denetimlerinin kendi otokontrolümüzü sağlayacak sivil toplum örgütleriyle olması gerektiğini belirten Sağlık haberciliğinde sivil toplum kaydeden Medimagazin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Ersoy, konu ile ilgili şunları söyledi: “İlk olarak sağlık haberciliğiyle ilgili ben karamsar bir tutum sergilemiyorum. Sağlık haberciliği gelişiyor ve giderek daha fazla önem kazanıyor. Bu önem sağlık haberciliğinin içinde bulunan bizler için aslında çok yakından izlediğimiz  bir durum. Henüz önümüzde kat etmemiz gereken uzun bir yol olsa da, sağlık haberciliği giderek ivme kazanacak ve çok daha önemli hale gelecek. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de insanlar giderek daha fazla sağlığıyla ilgili bilinçli hale gelmek istiyor ve daha fazla önem gösteriyor. Elbette sağlık haberciliğinin aşması gereken belli noktalar var. Bunların tespitinin yapılarak geleceğe yönelik bir perspektif çizmemiz lazım. 

Sağlık Habercilerinin Ortak Akılla Hareket Edeceği Bir Platformla Bu Tehlike Bertaraf Edilebilir
Günümüzde yapılan sağlık haberciliğiyle ilgili şu tehlikeye de dikkat çekmemiz gerekiyor; eğer biz sağlık habercileri etik değerleri önceleyerek, bilimsel kriterlere uyarak ve kamu yararını gözeterek bu işi yapmazsak sağlık haberleri ihtiyaca yönelik fonksiyonunu kaybeder. O yüzden sağlık haberciliğini geliştirmekte primer görev, biz sağlık habercilerinindir. Mevcut dağınıklığı giderip, sağlık habercilerinin ortak akılla hareket edeceği bir platformla bu tehlikeyi bertaraf edip, sağlık haberciliğini daha güçlü hale getirmek de bizim elimizdedir.

Sağlık Alanında Bilimsel Yayınlar ‘Hormonal Bir Büyüme’ Geçirdi
Sağlık yayıncılığıyla ilgili ise özellikle akademik sağlık yayınlarına dikkat çekmek isterim. Sağlık alanındaki bilimsel yayınlar özellikle YÖK’ün 2002 yılındaki kararından sonra ‘hormonal bir büyüme’ geçirmiş olsa da, önemli noktalara gelmiştir. Artık SCI-Expanded gibi uluslararası indekslerde yer alan bir çok bilimsel yayınımız var. Bu noktada şunun önemini kavramak durumundayız; sağlık haberciliğiyle bilimsel yayıncılığı birbirini besleyen ve sinerjik etkiyle birbirini büyüten bir konuma getirmek zorundayız. Ülkemizdeki bilimsel birikimi halkımıza aktarmakta sağlık muhabirlerine önemli görevler düşüyor.



Sağlık Haberi Bilimsel Bilgi İçerir
Sağlık haberlerini diğer haberlerden ayırt eden en önemli özellik, bence ‘bilimsel bilgi’ içermesidir. Zaten yurtdışında sağlık haberciliği bilimsel habercilik kapsamındadır ve bence Türkiye’de de branşlaşmada böyle bir yöntem izlenebilir.  
Haber kaynakları olarak ise sağlığın bilimsel kısmı ve politik-ekonomik kısmını belki de ayırmak gerekir. Bilimsel bilgi içeren sağlık haberlerinde bilim çevreleri elbette en önemli kaynağı oluşturur. Diğer taraftan sağlığın sosyal, ekonomik ve politik kısmıyla ilgili vatandaştan tutun da Bakanlıklara kadar geniş bir yelpaze çizmek mümkündür.

Umut Tacirliği Yapılmamalı
Sağlık haberlerinde normal haberlerdeki kriterlerin yanında bence özellikle bilimsel bilgilerin doğruluğuna özen göstermek gerekiyor. Popülizmden çekinerek, umut tacirliği yapmamak ise belki de bir diğer önemli konu. 

Sağlık Muhabiri Araştırmacı Ruha Sahip Olmalı
Sağlık muhabirini diğerlerinden farklı kılacak iki önemli özellikten bahsetmek mümkün. Bunlardan ilki, “olmazsa olmaz” özellik; ikincisi ise, “olduğunda fark yaratacak” bir özellik. Birincisi, araştırmacı olması. Sağlık haberleri doğası gereği araştırmayla yakından ilgilidir. Bence araştırmacı ruhunun olmaması bir sağlık muhabirinin en önemli eksikliğidir. Bir diğer özellik ise yabancı dil. Sağlığın evrensel bir dili olduğunu bilen ve dünyadaki sağlıkla ilgili gelişmeleri izleyen ve ülkemizdeki sağlıkla ilgili haberleri bir de bu açıdan değerlendiren sağlık muhabiri, diğer arkadaşlarına önemli bir fark atacaktır.


Hala ‘Sağlık Ocağı’ Terimi Geçen Haberler Okuyoruz
Sağlık muhabiri sağlık sistemindeki kurumların iç işleyişini ve bu kurumların birbirleri arasındaki ilişkiyi iyi bilmeli. Örneğin bir ilacın piyasada bulunmaması durumunda, Sağlık Bakanlığının mı, SGK’nın mı veya Türk Eczacılar Birliği ne yapabilir, sorumlulukları nelerdir? Yine bilindiği gibi 663 sayılı kanun hükmünde kararname ile Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısı temel bir değişime uğradı. Bir ilde Sağlık Müdürlüğü veya Genel Sekreterlikler ne kadar ve nelerden sorumlu iyi bilinmesi lazım. Bu işleyiş bilindiğinde hala ‘sağlık ocağı’ terimi geçen haberleri okumayız! Çünkü sağlık ocağı diye bir şey yok artık!
Sağlık haberleri denildiğinde sadece hastalıklarla ilgili haberlerin düşünülmesi bir hatadır. Son zamanlarda da artış gösteren sağlık sistemine yönelik haberlerin daha fazla yoğunluk kazanması gerektiğini düşünüyorum.

Dr. House gibi Muhabirler  Olmalı
Sağlık haberciliğinde önem verilmeyen bir konu da sağlığın sosyal belirleyicileridir. Yani hastaların barınma, gıda, ulaşım, iş yerleri, evlerindeki ortam gibi sağlığı sosyal olarak belirleyen birçok etkenin de hastalıklarla birlikte ele alınması, sağlık haberciliğine ayrı bir boyut katacaktır. Aslında hekimlerimizin de göz ardı ettiği bu konuda, bir anlamda sağlık muhabirinin Dr.House gibi davranması sağlık haberciliğinin derinliğini daha da arttıracaktır.

Sağlık Muhabirleri İlişkiye Geçtiği Tüm Kişi Ve Kurumlardan Bağımsız Olarak Haberini Yapmalıdır
Sağlık muhabirliğinde etik değerlerin önemi sanırım diğer alanlara göre daha fazla. Bilim haberleri ve dolayısıyla sağlık haberleri ‘bağımsızlık’ gerektiren bir alan. Sağlık muhabirleri ilişkiye geçtiği tüm kişi ve kurumlardan bağımsız olarak haberini yapmalıdır. 
Sağlık bilgisi aslında bir anlamda hekimlerin tekelinde olduğu düşünülen tek taraflı bir bilgi çeşididir. O yüzden bu alandaki yönlendirmeler daha kolay yapılabilir. Bunu önlemenin yolu aslında her sağlık muhabirinin kendine çeşitli branşlardan bilgileri kontrol edeceği danışman öğretim üyesi yardımıdır. 



Sağlık haberleri Sadece Metin İçermekten Çok Daha Fazla Olmalı
Sağlık haberleri bilgi ağırlıklı ve tıbbi terimler içerdiğinden dolayı bu haberlerin aktarımında kullanılacak dilin en önemli özelliği ‘anlaşılabilir’ olmasıdır. Burada yeri gelmişken ben nacizane sağlık muhabirlerinin yaptıkları haberlerle, halkın sağlık okur-yazarlığında önemli bir rolü olduğunu düşünenlerdenim. Günümüz teknolojisinde ve haber sunumundaki yeniliklerle düşünüldüğünde sağlık haberlerinin sadece metin içermekten çok daha fazla olması gerekiyor. 
Sağlık haberlerinde anatomi görsellerinin veya bir takım çizimlerin haberle birlikte servis edilmesi, haberin anlaşılabilirliğini elbette artıracaktır. 

Süzgeçten Geçirerek Sağlık Haberleri Yayınlanmalı
Sosyal medya günümüzde haberin artık en hızlı paylaşıldığı ve iyi kullanıldığında birçok kimseye ulaştığınız bir mecra haline geldi. Her sağlık muhabirinin Twitter, Facebook gibi hesaplarının hatta bir de bloğunun olması artık kaçınılmaz. Diğer taraftan gerek sosyal medya gerekse de internet ortamı sağlık haberciliğinde aslında çok önemli fonksiyon görmesi gerekirken ne yazık ki çöplük olmuş durumda. Maalesef bir çok haber sitesinin gazetelerde olduğu gibi uzman sağlık muhabirlerinin bulunmaması, hiç bir süzgeçten geçirilmeden sağlık haberlerinin yayınlanıyor olması bu durumun sorumlusu olarak görülebilir. Özellikle güvenilir kişi ve kurumların sosyal medyayla takip edilmesi, sağlık haberciliğindeki çeşitliliğin artmasını sağlayacaktır.

Sağlık Muhabirlerinin Kim Olduğu, Kurumun Etiketinden Bile Önemlidir
Sağlık halkımız için önemli bir konudur, ancak suistimale de son derece açık bir alandır. Sağlık haberlerinin kaynağı çoğu kez hekim olsa da, haberin sunumu sağlık muhabirleri tarafından yapılmaktadır. Bu yüzden uzman sağlık muhabirlerinin haberlerinin takibi önemlidir. Hatta bu konuda bir adım daha ileri gitmek mümkün; sağlık muhabirlerinin kim olduğu, kurumun etiketinden bile önemlidir. Yıllarca bu haberlere emek vermiş ne yazık ki 2 elin parmağı kadar uzman sağlık habercilerinden söz edebiliriz. 
Örneğin benim için ntvmsnbc’den Tülay Sağlam’ın, Hürriyet’ten Mesude Erşan’ın veya Anadolu Ajansından Yeşim Sert Karaaslan’ın yazdığı haberler önemlidir. Bunun gibi kişi örnekleri çoğaltılabilir. Halkımız özellikle sağlık haberlerinin altında kimin ismi olduğuna dikkat etmeli. Hatta sahipsiz yani kaynağında bir muhabir olmayan hiç bir haberi dikkate almamalı. 



Sağlık Bakanlığı gibi Kurumların Haber Denetimi Yapmasına Kesinlikle Karşıyım
Sağlık konulu yayınlarda denetim olsun desek de bunun olmayacağını biliyoruz. Ancak sağlık muhabirleri bu konuda kendileri adım atabilirler. Ben denetimlerin kendi otokontrolümüzü sağlayacak sivil toplum örgütleriyle olması taraftarıyım. Bu konuda kurucularından olduğum Sağlık İletişimi Derneği’nin de çalışmaları var. Uzman sağlık habercileri olarak bir araya gelip medyanın büyük kısmında kendi gözetimimizi yapacağımıza inanıyorum. Bunun dışında devlet elinin, yani Sağlık Bakanlığı gibi kurumların bu denetimi yapmasına kesinlikle karşıyım.

Kullanılan Fotoğraf veya Animasyonların Mutlaka Bilgi Verici Olması Gerekir
Sağlık haberlerinde fotoğraf kullanırken bu konunun aslında mahrem de bir konu olduğunu unutmamak gerekiyor. Ben hastaların boy boy fotoğraflarının yayınlanmasına karşıyım, hatta kendi izni olsa bile, sağlık habercisi etik anlamda kendini bu konuda kontrol etmeli. Bir diğer konu da ajite eden fotoğraf kullanımı. Bu konuda da kontrollü olmamız şart. Ancak fotoğrafın sağlık haberciliğinin önemli bir unsuru olduğunu da unutmamamız gerekiyor. Bu yüzden haberde kullanılan fotoğraf veya animasyonların mutlaka bilgi verici olması gerekir. Aslında düşündüğümüzde bu konuda da oldukça zengin bir içeriğe sahibiz.



Her Haberin Emek İçeren Bir Süreç Olduğunun Hepimiz Farkındayız
Biz Medimagazin olarak eğer bir haberde isim varsa mutlaka muhabir isminin belirtilmesine özen gösteriyoruz. Her haberin emek içeren bir süreç olduğunun hepimiz farkındayız. O yüzden birbirimize duyduğumuz saygı gereği haberlerin altında veya içerisinde mutlaka kişi ve kurumsal kaynak belirtilmelidir.  
Diğer taraftan özellikle yurtdışı kaynaksız haberlerin de epey fazla olduğunu görüyoruz. Kişi veya kurumsal bir kaynak bulunmayan haberlerin sadece sansasyonel olduğu için kullanılması, sağlık haberciliğine yapılmış önemli bir haksızlık. 

Özel Habercilik  Sağlık Alanında Zayıf
Medimagazin olarak her gün medyadan 4-5 bin civarında haber tanıyoruz, ayrıca abonesi olduğumuz ajanslardaki sağlık haberlerini takip ediyoruz.  Bunların içerisinden sağlık çalışanlarına yönelik olanları çıkarıyoruz ve dolayısıyla hemen her gün tüm sağlık haberlerinden haberdar oluyoruz. Bu da bize sağlık haberlerinin mevcut halini görme imkanı veriyor. Günlük haber akışına baktığımızda, özel haberciliğin sağlık alanında zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Gerçi buna diğer alanlardaki özel habercilikteki yetersizlikler de etki etmiyor değil ancak sağlık haberciliği özel haberlerin devasa boşluktaki bir alanı. Bu durumu sağlık muhabirleri olarak iyi değerlendirmemiz gerekir.  

Tıbbiyedeki ‘Hastalık yoktur hasta vardır’ ilkesi sağlık muhabirleri tarafından da iyi bilmesi gereken bir ilkedir. Bu demektir ki her ilaç her hastaya aynı etkiyi yapmaz veya her hastalık belirtisi her hastada aynı şekilde görülmez. Bu ilkenin iyi bilinmesi, sağlıkta umut veren haberleri yaparken bizi  daha düşünceli olmaya itecektir.”

İbrahim Ersoy Kimdir?
1974 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. 1999 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1999’dan bu yana sağlık profesyonellerine yönelik yayın yapan Medimagazin Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yapıyor. Sivil toplum örgüt çalışmalarına önem veriyor. Hekimler Birliği Vakfı’nın Yönetim kurulu üyesi. 2012 yılında Hekimler Derneğinin kurucu üyeliğini yaptı ve hala yönetim kurulu üyesi olarak devam ediyor. Yine 2012 yılında Sağlık İletişimi Derneğinin kurucu üyelerinden ve hala Derneğin Yönetim Kurulu Başkanlığını yapıyor. Sağlık Bakanlığı Altın Stetoskop ödülü de olmak üzere bir çok ödül aldı. 

5 Mart 2014 Çarşamba

BEYİNE, DAMARLARDAN BAĞIMSIZ ULAŞMAK ARTIK MÜMKÜN!

American Heart Association tarafından yapılan basın bildirisi ile duyurulan yeni bir çalışmaya imza atan Harvard Üniversitesi’ne bağlı Massachusetts General Hospital’da çalışan Associate Prof. Dr. Hakan Ay ve ekibi, beyinin her noktasına damarlardan bağımsız olarak ulaşan bir sinir ağının olduğunu ve bu yapının vücut dışarısındaki çeşitli noktalardan elektrik verilerek uyarılması sonucu beyin hasarının azaltılabileceğini gösterdiler. 

Beyin kansız kalmaya karşı en dayanıksız organdır. Beyinde kan akımı herhangi bir nedenle kesildiğinde dakikada 1.9 milyon beyin hücresi geri gelmeyecek şekilde kaybedilir. Beyin damar tıkanıklıkları günümüzde ölüm ve uzun dönem sakatlığın en önde gelen nedenlerinden biridir. Son 20 yılda beyin damar tıkanıklıklarına bağlı, beyin hasarını önlemek için çok sayıda araştırma yapılmış ancak, henüz etkin bir tedavi yöntemi bulunamamıştır. Başarısızlığın en önemli nedenlerinden biri, damar yolu ile verilen ilaçların damarın tıkalı olması nedeniyle kansız kalmış olan bölgeye ulaşmasının ve bu bölgede yeterli miktara erişmesinin mümkün olmamasıdır. 

Elektrik Verilerek Uyarılması Sonucu Beyin Hasarı Azaltılabilecek
Acaba insan vücudunda damar tıkanıklığı durumunda beyni korumaya yönelik dahili bir sistem var mıdır? Harvard Üniversitesi’ne bağlı Massachusetts General Hospital’da çalışan Associate Prof. Dr. Hakan Ay ve ekibi böyle bir dahili sistemin varlığına dair ilk bulgulara ulaşmışlardır.  Dr. Ay ve ekibi, beynin her noktasına damarlardan bağımsız olarak ulaşan bir sinir ağının olduğunu ve bu yapının vücut dışarısındaki çeşitli noktalardan elektrik verilerek uyarılması sonucu beyin hasarının azaltılabileceğini gösterdiler. Ekibin deney hayvanlarında yaptığı çalışmaların sonuçları geçtiğimiz hafta Amerika’nın San Diego kentinde yapılan Uluslararası Beyin Damar Hastalıkları Konferansında Amerikan Heart Association tarafından özel bir basın bildirisi ile ilan edildi. 

“Vagus Sinirinin Beyin Fonksiyonlarını da Kontrol Ettiği Gösterildi”
Dr. Dr. Hakan Ay ve ekibi, insan vücudundaki en uzun ve en önemli sinir olan vagus sinirinin beyne giden dallarını elektriksel olarak uyarmış ve bu uyarı sonucunda kansızlığa bağlı beyin hasarının yarı yarıya azaldığını gösterdiler. Dr. Ay, konu ile ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Vagus siniri, beyinden kalın bağırsaklara kadar yer alan tüm iç organları kontrol eder. Bu sinirin uyarılması kalp hızının azalmasına, kan basıncının düşmesine ve bir nevi fiziksel ve ruhsal gevşemeye ve rahatlamaya neden olur. Vagus siniri bu nedenle yaşam siniri olarak da bilinir. Son yıllarda vagus sinir liflerinin sadece kalp, akciğer, karaciğer, böbrekler ve bağırsaklar gibi iç organları değil aynı zamanda beyin fonksiyonlarını da kontrol ettiği gösterildi.”

Beyin Hasarını Azaltan Yöntem
Dr. Hakan Ay ve ekibi vagus sinirininin, sinirin cilt üzerine çıktığı dış kulak yolu bölgesinde küçük bir alanın damar tıkandıktan sonra 1 saat süre ile uyarılmasının beyin hasarını ciddi derecede azalttığını göstermişlerdir. Dr. Ay, “Sinirin ayrıca boyundan geçtiği bölgeyi cilt üzerinden uyarınca da, beyin üzerinde benzer etkiler gözlemlendiğini söyledi. Dr. Ay, “Bu yöntem ile verilen uyarının şiddeti çok düşük ve hastalar tarafından güçlükle hissedilebiliyor” dedi. 

Hasta Daha Evde Veya Ambulansta İken Uygulanabilir Bir Yöntem
Dr. Ay, şunları sözlerine ekledi: “Dışarıdan ilaç vermeksizin, beyinin dahili sistemlerini harekete geçirerek inme gibi ölümcül bir hastalığa karşı beynin direncini artırılması tamamen yeni bir konsepttir. İnsanlarda etkinliği gösterildiği takdirde, bu tedavi yönteminin hasta daha evde veya ambulansta iken uygulanabilir bir yöntem olması erken müdahale imkanı sağlayacak ve damar tıkanıklığına bağlı  beyin dokusu kaybını önemli oranda azaltacaktır.”

Bu Yöntem Uygulanıyor mu Yoksa Hayvan Deneylerinde mi Yapılıyor? 
Dr. Ay, ayrıca şu bilgileri verdi: “Vagus sinir stimulasyonu (VNS) 20 yıldır insanlarda ilaca dirençli epilepsi ve depresyon tedavisinde FDA onaylı olarak kullanılmaktadır. Bu yontem epilepsi ve depresyon tedavisinde implantable bir cihaz yardımı ile uygulanmaktadır. Yani boyun cerrahi olarak açılmakta, sinir ortaya çıkarılmakta, sinirin üzerine uyarıcı elekrotlar yerleştirilmekte, ve bu elektrotların bağlı olduğu yaklaşık 5-6 cm çapında bir pil göğüs derisi altına konarak yapılmaktadır. VNS su ana kadar yüz binlerce hastada başarı ile uygulanmıştır. Epilepsi ve depresyonda elektriksel uyarı her 5 dakikada bir hayat boyu verilir. Tedavinin ciddi bir yan etkisi yoktur.

Bizim grubumuz bu tedavinin beyin damar tıkanıklıklarında da faydalı olabileceğini ilk öne süren ve bunun mekanizmalarını son 10 yıl içerisinde detaylı bir şekilde çalışan ilk grup olmuştur. Öncelikle grubunuz epilepsi ve depresyon tedavisinde yapıldığı gibi “implantable” cihaz ile çalışmaya başlamış ve bu cihazı beyin damar tıkanıklığı hayvan modellerinde boyunu acip sinirin üzerine takarak uygulamıştır. Bu çalışmalar vagus sinir uyarımının beyinde meydana gelen hasarı yüzde 50 oranında azalttığını göstermiştir. Ancak bu etkiyi elde edebilmek için tedavinin damar tıkanıklığının ortaya çıkmasından sonraki birkaç saat içerisinde verilmesi gerekmektedir. Bu derece süratli bir cerrahi yaklaşım  insanlarda pratik değildir. Bu nedenle grubumuz vagus sinirini uyarmanın girişimsel müdahale gerektirmeyen daha basit yollarını araştırmaya başlamıştır. Sinirin vücut yüzeyine yaklaştığı 2 nokta vardır. Bunlardan biri dış kulak yolunda diğeri ise boyunda cilt altındadır. Grubumuz deney hayvanlarında bu iki noktadan sinirin uyarılabileceğini ve bu uyarının beyinde koruyucu etkisi olduğunu göstermiştir. Ayrıca yüzeysel uyarım için insanlarda kullanılabilecek teknolojinin gelişmesine öncülük yapmıştır. Bu teknolojiler grubumuz tarafından insanlarda test edilmeye başlanmıştır. Öncelikle kulaklık seklinde olan yuzeyel elektrotlar insanlarda ileri teknoloji MR görüntüleme yöntemleri esliğinde uygulanmış ve uyarının beyin kan akımını artırdığı gösterilmiştir. Bu teknolojilerin ani beyin damar tıkanıklığı olan hastalarda denenmesi için Harvard merkezli bir çalışma başlangıç aşamasındadır.

Harvard’da öğretim üyesi İlknur Ay

Bu Yöntem Uygulanıyorsa Başarı Oranı Ne Kadar? 
Yüzeyel VNS ani beyin damar tıkanıklığı olan hastalara henüz uygulanmadı. Ancak diğer indikasyonlarda kullanıldığında yan etkisinin olmaması ve günümüzde yüzeyel uyarı için gerekli olan teknolojilerin geliştirilmiş olması nedeniyle insan çalışmaları büyük bir süratle başlayacaktır. Beyin damar tıkanıklıklarında uyarı hayat boyu değil sadece 1 saat sureyle verilmektedir. Verilen uyarının şiddeti epilepsi ve depresyondakine benzer olduğu için ciddi bir yan etki beklenmemektedir.
Deney hayvanı çalışmaları aynı zaman da eşim olan İlknur Ay tarafından yapılmıştır. Kendisi benim gibi Harvard’da öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. O nedenle bu teknolojinin ağırlıklı olarak bir Türk ekibi geliştirildiğini söylemek yanlış olmaz. Bu projelerde çok sayıda farklı ülkelerden öğrenci, stajyer ve teknisyen bizimle birlikte çalışmıştır.”
Dr. Hakan Ay ve ekibi en uygun uyarım özelliklerinin belirlenmesi için çalışmalarına devam ediyor.    

Prof. Dr. Hakan Ay Kimdir?
Ben su anda Harvard Üniversitesine bağlı Massachusetts General Hospital de hem Nöroloji hem de Radyoloji Anabilim Dalların da Associate Professor olarak çalışıyor. 1996 yılından bu yana 3 yıllık bir süre hariç Harvard’da bulunuyor. Nöroloji alanında birçok önemli kavram ve buluşa imza attı. 100'ün üzerinde önemli tıp dergilerinde basılmış makale ve kitabı var. Çalışmaları şu ana kadar iki binin üzerinde atıf aldı. Lancet, Circulation, ve Annals of Neuroloji gibi saygın toplam 15 değişik tıp dergisinde hakemlik, dünyada beyin damar hastalıkları alanındaki en önemli 2 dergide de editoryal kurul üyeliği yapmakta. 2009 yılında “American Heart Association“ tarafından damar hastalıkları alanında tıbba önemli katkı yapmış kişilere verilen FAHA unvanı ile ödüllendirildi. Çok sayıda bağımsız araştırma kuruluşu tarafından araştırma destek ödülleri ile desteklenmeye layık görüldü.

Basın metni: Orijinal AHA basın bildirisi (http://newsroom.heart.org/news/novel-basic-science-tip-sheet-2590440):

Makale:
VNS ile ilgili oncu yayinlarimizin listesi su sekildedir:
a.       Ay I, Ay H (2013) Ablation of the sphenopalatine ganglion does not attenuate the infarct reducing effect of vagus nerve stimulation. Auton Neurosci., 174:31-35.
b.      Ay I, Sorensen AG, Ay H (2011) Vagus nerve stimulation reduces infarct size in rat focal cerebral ischemia: An unlikely role for cerebral blood flow. Brain Res., 1392:110-115.
c.       Ay I, Lu J, Ay H, Sorensen AG (2009) Vagus nerve stimulation reduces infarct size in rat focal cerebral ischemia. Neurosci Lett., 459:147-151.

4 Mart 2014 Salı

KONTAKT LENSTE “GÜNLÜK KULLAN AT” ÖNERİN

Kontakt lens teknolojisinin gün geçtikçe ilerlediğini kaydeden Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Koray Gümüş, günümüzde hekimlerin, hastalarına "günlük kullan at" lensleri hem hijyen hem de kullanım kolaylığı açısından daha fazla önermeleri gerektiğini söyledi.

Son yıllarda gelişen teknoloji ile kontakt lenslerin gerek materyal gerekse dizaynlarının önemli ölçüde geliştiğini ifade eden Gümüş, "Ancak her şeye rağmen, lens kullanımına bağlı oluşan oküler komplikasyonlar günümüzde sorun olmaya devam etmektedir. Bunda da en önemli nedenin kullanıcı kaynaklı olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki, kullanıcıların büyük bir kısmı lenslerini önerilenden çok daha uzun süre kullanmaktadırlar" diye konuştu. 

Uzun süreli kullanılan lenslerin artık daha az tercih edilmesi gerektiğini dile getiren Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Koray Gümüş, lens sektöründe “Daha yenisi en iyisi” diye bir motto ile çalışmalar yapıldığını belirtti. Kontakt lenslerde sık değişimin gerekliliğinin bilimsel çalışmalarla da desteklendiğini kaydeden Gümüş, “Bu bilgilere paralel olarak, günlük kullan at lensler bütün dünyada özellikle lens kullanıcılarının yüzde 60-70’ini oluştururken, Türkiye’de bu oran sadece yüzde 2-3 civarındadır. Bu nedenle, Türkiye’de günlük kullan at lensler ile ilgili çok daha fazla kamuoyu oluşturulmalıdır ki, ülkemizdeki bu oran dünya ortalamalarına yaklaşsın.” dedi. 

Günlük Kullan At Lenslerde Oküler Komplikasyon Riski Çok Daha Azdır
Son yıllarda, önerilenden daha uzun süre kullanıldığı için oküler rahatsızlık ve komplikasyon gelişmiş hastaların oranlarının artması nedeniyle, aylık ya da daha uzun süreli kullanılan lensleri  çok fazla tercih etmediğini kaydeden Gümüş, “Günlük kullan at lensler bu anlamda daha güvenlidir. Çünkü, her gün yeni bir lens takılmaktadır. Her gün yeni bir kontakt lensin tercih edilmesi de göz sağlığına çok önemli katkılarda bulunmaktadır. Çünkü, günlük kullan at lenslerin dışındaki tüm lenslerde, lens kalitesi  ne kadar mükemmel olursa olsun, özellikle ikinci haftadan sonra birikintiler oluşmaya başlamaktadır. Hele de hastanın uyumu kötüyse, her gün düzenli bir şekilde solüsyon ve lens bakımı yapmıyorsa, bütün bu faktörlere ilaveten hastada göz yaşı ve kirpik dibi problemleri de varsa, lens yüzeyinde birikintiler ve buna bağlı komplikasyonlar oluşması kaçınılmaz bir hale gelmektedir. Dolayısıyla, her gün ‘yeni’ bir kontakt lensin takılması bütün bu riskleri azaltacak ve hastalarımızın çok daha konforlu ve sağlıklı bir lens kullanmalarına olanak sağlayacaktır.” şeklinde konuştu.  
Doç. Dr. Koray Gümüş "Günlük kullan at lenslerin, özellikle kontakt lense yeni başlayanlarda, çok seyahat edenlerde, özel günlerde, düğün, mezuniyet töreni gibi gözlük kullanmak istemeyenlerde, spor yapanlarda ve oküler allerjisi ya da kuru gözü olanlarda daha çok tercih edilebilir." dedi.

Kontakt Lenslerin Takibi Mutlaka Bir Göz Hekimi Tarafından Yapılmalı
Günlük kullan at lenslerin daha çok tercih edilmeleri ve hastaların daha sağlıklı bir şekilde kontakt lens kullanabilmeleri için öncelikle göz hekimlerinin kontakt lens ile daha çok ilgilenmeleri gerektiğini savunan Gümüş, şunları söyledi: “Kontakt lens kullanımı ve takibi kesinlikle bir göz hekimi tarafından yapılmalıdır. Kontakt lens kullanıcı adayının çok detaylı bir şekilde irdelenmesi ve tam bir göz muayenesinden geçmesi zorunludur. Özellikle tespit edilen kirpik dibi iltihabı, kuru göz ve allerjik konjonktivit gibi rahatsızlıklar tedavi edilmelidir. Adayın beklentileri iyi bir şekilde dinlenmeli ve kontakt lens seçeneklerinin tümü, avantajları ve dezavantajları ile beraber detaylı bir şekilde aktarılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde sağlıklı ve uzun süreli kontakt lens kullanımı mümkün olabilecektir.”

2 Mart 2014 Pazar

“DOKTOR OLAN HERKES YAYINA ÇIKARTILMAMALI”

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Uzun yıllardır televizyonda canlı yayın programı yapan sağlık programı yapımcısı ve sunucusu Berda Özdiktaş, “Burada dikkat edilmesi gereken unsur, titrinde doktor yazan herkes yayına çıkartılmamalı” dedi. 

Televizyonda sağlık haberciliğinde ticari yaklaşılmamalı. Konunun uzmanlarının seçilerek ekrana çıkartılması gerektiğine dikkat çeken sağlık programı yapımcısı ve sunucusu Berda Özdiktaş, konu ile ilgili şunları söyledi: “Dünya artık branşlaşmanın  olduğu bir yer eskiden, “ne iş yapıyorsun” sorusu her işi yaparımdı şeklindeydi. Ancak, şimdi cevaplar değişti . Tabi bu branşlaşma her alanda başladı. Eskiden muhabirler vardı ya da programcılar ama şimdi ekonomi muhabiri ayrı sağlık muhabiri ayrı, sağlık programcısı ayrı siyaset programcısı ayrı. Ülkemizde sağlık haberciliğinin ya da yayıncılığının son yıllarda özellikle son 10 yıl içerisinde ciddi bir ivme kazandığını düşünüyorum. Bu gelişme aslında olumlu ve güzel bir gelişme. İnsanlar sağlık konusunda bilgilenmek istiyor ve yayınları takip ediyor. Bu talep aslında sağlık haberciliğinin ya da yayıncılığının gelişmesine katkı sağlıyor. 


Sağlık Haberinde En Sıkıntılı Durum İse Kaynaktır
Şüphesiz her haber kendi içinde önemli ve kendi dinamikleri var. Belki sağlık haberi yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli şey haberin doğruluğudur. Bu bütün haberler için önemli ama sağlık haberinin yanlış ya da abartılı verilmesi insanların yaşamla ilgili bütün umutlarının bitmesine yol açabilir  ya da tam tersi umutlanmasına yol açabilir. Sağlık haberinde en sıkıntılı durum ise kaynaktır. Bilimsel yayınlar, hekimler ve belki kimi zaman kişisel tecrübeler var. Bir hastalık ya da ilaçla ilgili onlarca yayın yapılıyor, yıllar sonra tersi bir yayın her şeyi bütün bilgileri çöpe atıyor. 

Sağlık Haberi, Doğru Bilginin Olduğu Ve Çıkar Gözetmeksizin Yapılmalı
Her zaman biliriz ki haberin ya da programın başlığı önemlidir.O zaman iyi bir başlıkla girelim ancak, yanlış olan bir başlık sadece dikkat çeker, peki sonrası ahlaki bir durum mu?  Başlık önemli tabi ki, öncelikle doğru bilgi olmalı. İdeal sağlık haberi dikkat çekici, insanlarda merak uyandırıcı, doğru bilginin olduğu ve çıkar gözetmeksizin yapılmalıdır.
Önceliğimiz Doğru ve Kaliteli Bir Yayın Olmalı
İdeal bir sağlık muhabiri, öncelikle sağlığa biraz meraklı olmalı, sağlık haberlerini  ve kongreleri takip etmeli, ameliyatlara girerek gözlem yapmalı. Günümüzde artık birçok şey ticarileşiyor, sağlık haberleri, yayınları ve TV programlarına bu şekilde yaklaşılmamalı. Önceliğimiz doğru ve kaliteli bir yayın olmalı, ticari kaygılardan uzak durmak gerekiyor. 


Televizyon İçin Genel Standart : Ne Konuşursan Onu Yayınlarsın
Sağlıkla ilgili yayınlarda her zaman sade ve anlaşılır bir dil kullanılmasından yanayım. Zaten ister istemez bir takım tıbbı terimler kullanılıyor bir de bunların üzerine ağdalı bir dil kullanmak iyice insanın anlamayacağı bir durum oluşturuyor. Televizyon için genel standart şudur, ne konuşursan onu gösterirsin ancak iş sağlık olunca bazen konuştuğunuz her şeyin görselini yayınlayamıyoruz. Son yıllarda başarılı maketler yapılıyor, bunlardan kullanmak ya da animasyonlar kullanmak başarılı bir seçim olabilir. 


Titrinde Doktor Yazan Herkes Yayına Çıkartılmamalı
Uzun yıllardır canlı yayın yapan bir programcı olarak, öncelikle hekimlerin ağırlanmasından yanayım. Burada dikkat edilmesi gereken unsur, titrinde doktor yazan herkes yayına çıkartılmamalı. Konusunda uzman olan, bilgisi olduğu kadar ekranda da yayını götürebilecek sade ve anlaşılır bir dil kullanan doktorlar konuşmalı. 
İnternette Yazan Her Bilgi Teyit Edilmeli
Sosyal medya ve internet, her alanda çok önemli, burada bilginin doğruluğu teyit edilmeli. Edilmediği takdirde yanlış bilgiye de ulaşabilirsiniz. Onun için internette okuduğunuz ya da izlediğiniz bilgilere öncelikle, biraz tedbirli yaklaşmakta fayda var. Sağlık Blogu haberciliğinde özellikle Esra’yı takip ediyorum ve çok başarılı buluyorum.


İnsanların Umutları Üzerinden Sağlık Tacirliği Yapan veya Yapmaya Çalışan Birçok Kişi Var
Türkiye’de genel bir denetim mekanizması var. RTÜK tarafından kimi zaman kesilen cezalar için insanlar kendilerine kızsa da denetim mekanizmalarının olması her zaman iyidir. Özellikle sağlık konusunda denetimin olmasından yanayım. Çünkü insanların umutları üzerinden sağlık tacirliği yapan veya yapmaya çalışan birçok kişi var.

İnsanların Görmeye Tahammül Edemeyeceği Şeyleri Kullanmamak Gerekir
Sağlık haberlerinde, ister TV olsun ister yazılı medya, görsel önemlidir. Ancak insanların görmeye tahammül edemeyeceği şeyleri kullanmamak gerekir. İşimiz önemli ve bu alanda hassasiyetlerimiz olmalı. Haber kaynağını belirtmek önemlidir. Çünkü bu insanlarda güven oluşturur ve inanırlılığı sağlar.”


Berda Özdiktaş Kimdir?
1984 İstanbul doğumlu. Moda ilkokulunu bitirdi. Ortaokul ve liseyi,  Atacan Kolejinde okudu. Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü’nden mezun oldu. STV’de sağlık programı yapımcılığı ve 2008 yılından bu yana TVNET haber kanalında “Poliklinik” isimli sağlık programının yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptı.

1 Mart 2014 Cumartesi

HASTALIKLAR YETİM OLABİLİR ANCAK HASTALAR YETİM OLMAMALI

“Dünya Nadir Hastalıklar Günü” nedeniyle düzenlenen toplantıda konuşan Prof. Dr. Serdar Kula, “Hastalıklar yetim olabilir ama hastalar yetim olmamalıdır. Toplum olarak onları kucaklamalı ve sahip çıkmalıyız” dedi. 

Tüm dünyada “Dünya Nadir Hastalıklar Günü” olarak anılan 28 Şubat tarihinde Türk Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Cerrahisi Derneği’nin Erişkin Yaşa Ulaşmış Doğumsal Kalp Hastalıkları Çalışma Grubu, Ankara Crown Plaza’da “Erişkin Doğumsal Kalp Hastalıkları ve Gebelik” konulu bir toplantı düzenledi.

Hekimlerin Nadir Hastalıklara Dikkati Çekilmeli
Türk Pediatrik Kardiyoloji ve Kalp Cerrahisi Derneği’nin Erişkin Yaşa Ulaşmış Doğumsal Kalp Hastalıkları Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serdar Kula yaptığı konuşmada, bu toplantıyı planlamalarının nedeninin, ülkemizde yaklaşık her yıl bin civarı yeni erişkin yaşa ulaşmış doğumsal kalp hastalığı olan hasta ortaya çıkacağının ve bunların içerisinde nadir hastalıklar arasında yer alan pulmoner hipertansiyonun önemli bir yer tutması gerçeğinin olduğunu belirtti. Bu gerçeğe dayanarak hekimlerimizin dikkatini bu konuya çekmek ve bu konuda birlikte çalışma olanaklarını geliştirmek amacıyla hareket ettiklerini söyledi.

Son bir iki nesildir tıbbi tedavilerde kaydedilen gelişmelerin pek çok kalp ve damar hastalığına bakış açısını ciddi bir şekilde değiştirdiğini kaydeden Prof. Dr. Kula, şu bilgileri verdi: “Hastaları neredeyse kaçınılmaz erken ölümlerden kurtarıp, uzun süre hayatta kalabilir hale dönüştürmüştür. Bu vesileyle doğumsal kalp hastalıklarıyla doğan insanların kısmen ya da tümüyle tedavi edilerek yetişkin yaşa ulaşmaları mümkün olmaktadır. Giderek artan sayıda, doğumsal kalp hastalığı halen devam eden ya da doğumsal kalp hastalığı tedavi edilmiş yetişkin hastanın ortaya çıkması ile birlikte bu konuda çocuk kalp doktorları ve yetişkin kalp doktorlarının birlikte çalışması gerekliliği doğmuştur. 

Avrupa’da Yaklaşık 30 Milyon, Ülkemizde 37 Bin 500 Yetim Hastalıklı Hasta Var
Nadir ya da yetim hastalıklar, bir toplumda 2 bin kişiden birinde ya da daha azında görülen ve yüzde 80’inden fazlası kalıtsal olan hastalıklardır. Böyle olmaları nedeniyle hekimlerin meslek hayatlarında pek sık karşılaşmadıkları ve dolayısıyla tecrübelerinin az olduğu hastalar olmaktadırlar. Çoğunun tedavisi yok, teşhis edilmesinin güç olmasının yanı sıra bu hastaların tedavilerinde kullanılan ilaçların ve hasta bakımlarının maliyetleri oldukça yüksektir. Bugün itibariyle Avrupa’da yaklaşık 30 milyon yetim hastalıklı hasta bulunmaktadır. Ülkemiz için ise tahmini rakam 37 bin 500’dür.

Nadir Hastalıklar:
- Kronik, ilerleyen, giderek kötüleşen ve yaşamı tehdit eden hastalıklardır.
- Yaşam kalitesini ve kendi başına yaşamını sürdürmeyi mani olacak engellere yol açarlar.
- Etkili bir tedavileri yoktur.
- Nadir hastalık çeşidinin sayısı 6 bin ile 8 bin arasındadır.
- Nadir hastalıkların yüzde 75’i çocukları etkiler ve bu çocukların yüzde 30’u 5 yaşından önce ölür.
- Nadir hastalıkların yüzde 80’i genetik nedenlere bağlıdır.

Pulmoner hipertansiyon akciğerlerimize giden damarlardaki kan basıncının artmış olmasıdır.  Ölümcül sonuçları olan bu hastalık çocuklarda yaklaşık milyonda yarım sıklıkla görülür. Bu vesileyle nadir hastalıklar arasında önemli bir yere sahiptir.  

Nadir Hastalığı Olan ya da Erişkin Yaşa Ulaşmış Doğumsal Kalp Hastalıkları Olan Hastalar için Neler Yapılabilir?
Sağlık hizmetleri içerisinde onlara yönelik hassas düzenlemelerin yapılması, özelleşmiş merkezlerin oluşturulması ve bu hastalıkların o konuda tecrübe sahibi hekimlerce takip ve tedavilerinin planlanılması, toplumsal farkındalık, yeni tanısal teknikler için araştırmalar ve bu hastaların ve ailelerine sosyal destek (hastalık hakkında eğitim, özel sorunlar için danışma, özel sosyal merkezler, fizik tedavi merkezleri gibi) sağlanabilir. Kısacası hastalıklar yetim olabilir ama hastalar yetim olmamalıdır. Toplum olarak onları kucaklamalı ve sahip çıkmalıyız.”

Ülkemizin birçok ilinden, sağlık merkezinden hekimlerin katılımıyla gerçekleşen toplantıda, bu vesile ile her yıl 28 Şubat’ta kutlanılan Dünya Nadir Hastalıklar Gününün bu yılki teması: Daha İyi Bir Bakım İçin Bir Araya Gelelim! olarak benimsendi.

25 Şubat 2014 Salı

BAKANLIKTAN YURT DIŞINDAKİ “TÜRK HEKİMLERE” DÖN ÇAĞRISI


Sağlık Bakanlığı, doktor açığını kapatmak ve yurt dışında çalışan Türk doktorları Türkiye'ye çekmek için, yurt dışında çalışıp, dönmeye karar verenlere 3 yıl Türkiye’de kalmaları koşuluyla mecburi hizmetten muaf tutacak. 

Sağlık Bakanlığı, doktor açığını kapatacak düzenlemeler yaparken yurt dışındaki Türk sağlık çalışanlarını Türkiye’ye dönmeleri için düzenlemeler yapıyor.  Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Zafer Çukurova, yurt dışında eğitimini tamamlayan doktorlar Türkiye’ye döndüklerinde 3 yıl süreyle devlet, vakıf üniversitesi ya da özel sektörde hizmet yaparlarsa mecburi hizmetten muaf olacaklarını söyledi.  

Yurt Dışından 3 Aylığına Gelinebilecek
Bugüne kadar 13 müracaat yapıldığını belirten Çukurova, “Özel Hastaneler yönetmeliğine eklenen madde ile yurt dışında hekimlik yapanlar,  Türkiye’de 1 yılda 3 ayı geçmemek şartıyla kadro şartı aranmaksızın, özel sektörde çalışabilecekler” diye konuştu. 

6 Ay İçerisinde Dönmek Durumundalar
Yeni düzenleme ile yurt dışında iki yıl görev yaptıktan sonra Türkiye'de görev yapacak doktorların kamuda istihdam edilebileceklerini belirten Çukurova, “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı, yurt dışında mecburi hizmet yapmayan doktorların dönmesi için yapıldı. 1.1.2013 tarihinden önce yurt dışında eğitimlerini tamamlayanlar ya da uzman olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde Türkiye’ye dönmek ve en az üç yıl süreyle Türkiye’de fiilen meslek icrasında bulunmak şartıyla devlet hizmeti yükümlülüğünden muaf tutulacak. Hekim nerede çalışmak istiyorsa, seçtiği yerde 3 yıl dönmemek şartıyla, mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmemiş, yurt dışında halen aktif hekimlik yapan ya da uzman olanlar için bu madde eklendi” dedi. 



21 Şubat 2014 Cuma

KALP PROJESİ İLE BİLİNÇ OLUŞTURULACAK

Her yıl ani kalp durmasından dolayı 100 binden fazla insanının hayatını kaybettiğini belirten Hayatta Kal Dernek Başkanı Doç. Dr. Mutlu Vural, hedefinin 100 bin kişiye tamamen ücretsiz eğitim vererek sağlık alanında bilinç oluşturmak olduğunu söyledi. 

Ani kalp durması sonrası geç müdahaleden dolayı insanları hayatını kaybediyor. Belli bir bilinç oluşturarak ilk müdahalenin doğru şekilde yapılmasını hedefleyen Kalp Projesi’ni hayata geçiren Doç. Dr. Mutlu Vural, Hayatta Kal Derneği’ni kurarak sosyal sorumluluk projesini daha çok kişiye ulaştırmaya çalışıyor. 

Doç. Dr. Mutlu Vural, proje hakkında soruları yanıtladı. 

Kalp Projesi hakkında bilgi verir misiniz?
Kalp Projesi 13 Aralık 2011 tarihinde Erzincan da başladı. Kalp sağlığı alanında koruyucu hekimlik, toplumu bilinçlendirme ve eğitim çalışmalarını yapmak istiyoruz. Hastane dışında gelişebilecek ani kalp durmalarında ambulans gelene kadar toplumun bilinçli müdahale yapabilmesini sağlamak ve hayatta kalma oranlarını artırmak üzere çeşitli çalışmaları kapsamaktadır. Kalp damar hastalığı sıklığı ve sonuçlarını iyileştirmek ve ani kalp durmalarında ölüm sıklığını azalmayı hedefleyen bir projedir. Gelecek on yılın sonunda projenin hedefi yılda 20 bin hayat kurtarmaktır. 

Kalp Projesi ile birlikte kurulan Hayatta Kal Derneği neler yapıyor?
Hayatta Kal Derneği henüz 10 ay önce kurulmuş bir dernek ve diğer sivil toplum örgütleri fikir bazında ve sahada projeyi destekleyebilir. Bize göre önce toplumda farkındalık yaratmak gerekiyor. Çalışmalarımızı makale olarak yayınladık, ayrıca kamu spotu hazırladık.  Makale: http://www.anakarder.com/sayilar/94/buyuk/614-615.pdf

Kalbi duran bir kişi aniden yere yığılır, bilincini kaybeder, iç çeker gibi nefes alır ve nefesi kesilir. İşte o anda neler yapılırsa hasta kurtarılabilir mi? Belli bir bilinç oluşturulmuş toplumun sağlık çalışanlarına faydası nedir?
Bu şekilde her yıl 100 binden fazla insanımız hayatını kaybediyor. Bu sayının 2020 yılında 200 bine ulaşacağı tahmin edilmektedir. Her beş kişiden bir kişinin birinci derece yakını aniden yere yığılıp, bilincini kaybedip, nefesi kesilerek hayata veda etmiştir. Şehir içinde ambulans gelene kadar geçen 10 dakika zamanda bu hastanın müdahale edilmedi zaten öldüğünü ve sağlık çalışanlarının artık yapacak bir şeyinin kalmadığını toplumumuz bilmiyor. Kalbi aniden duran ve olduğu yere yığılan birine ambulans gelene kadar bilinçli müdahale ederek ambulansın yetişmesini sağlayacak şekilde kalbi duran kişiyi beş dakikadan çok daha uzun hayatta tutabileceğinin de toplumumuz farkında değil. Yine toplumun çok az kısmı bu bilinçte olsa bile kalp masajını nasıl yapacağını bilmiyor. Müdahale etmeyi bilen tanık toplumun bilinçsizliği, suçlanma korkusu, koruyucu yasaların olmaması gibi nedenlerle çekinmekte ve hayat kurtarabileceği halde uzak durmayı tercih etmektedir. Bunun için yasal düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. İlk yapılacak şey ani kalp durmasını tanımak ve hemen 112’nin aranmasıdır. Zaman kaybetmeden kalp masajı yapılmalıdır. Biz ambulans gelene kadar sadece sürekli kalp masajı yapılmasını öneriyoruz. Yapay solunum önermiyoruz. Sürekli kalp masajı ambulans gelene kadar hayati organları canlı tutacaktır. Ambulans geldiğinde elektroşok ise kalbin yeniden çalışma ve hayatta kalma şansı çok yüksek olacaktır. 

Ani kalp durmasını nasıl tanınır? Bu müdahaleler sağlık çalışanlarının işini zorlaştırmaz mı?
Amerikan Ulusal Kalp Akciğer Kan Enstitüsü “ani kalp durmasını” kalbin aniden ve beklemedik bir şekilde atışının durduğu durum olarak tanımlamaktadır. Daha sade bir ifade ile “sağlıklı gözüken bir kişi rahatsızlandıktan hemen sonra olduğu yere yığılır, bilincini kaybeder, iç çeker gibi nefes alır veya nefesi kesilmişse kalbi durmuştur” diyebiliriz. Her yere yığılan ve bilincini kaybeden kişinin kalbi durmuştur diyemeyiz. Örneğin bayılmada geçici bilinç kaybı ve 10 saniyeden kısa süreli nefes almama durumu söz konusudur. Dünyaca ünlü kalp doktoru Prof. Dr. Murat Tuzcu’nun "Kişinin bilinçsiz olduğunu saptamanız gerekir. Hareketsiz yatan insanı hafifçe sarsarak bilincinin açık olup olmadığını kontrol etmenizde yarar var. Yoksa bayılmış olsa da kalbi çalışan birine masaj yapmaya başlayabilirsiniz" uyarısına da dikkat etmeliyiz. Çalışan kalbe kalp masajı yapılmamalı ama kalbi çalışmayan birine bu korkunun aşırı olması nedeniyle sadece bir kaç dakika müdahale etmezsek de ölüm başlıyor. İşte ani kalp durmasını 30 saniyede tanımamız hayati önemdedir. 

Ani kalp durmasında bilinç kaybı ve nefes almama durumu kalp elektroşok verilerek yeniden çalıştırılmadıkça düzelmez. Düzelme ilk dakikada kalp masajı ve elektro şok uygulaması ile hemen olabilirken, geç müdahalelerde saatler ve günler sonra olabilir. Beyin hasarı olmuşsa süreç daha karışık bir hal alır.

En çok insanlar çalışan kalbe kalp masajı yapmaktan ya da kaburga kemiklerinin kırılarak akciğerlere batmasından korkuyor. Bu korkuları nasıl yenebilirler?
Size bir anımı paylaşacağım. Ben kardiyoloji doçenti iken bir hastamıza kalbi durmadığı halde 20 saniye kadar kalp masajı yaptım. Bir hasta EFOR testinde koşu bandı üzerine yıkılmış. Yan odada hasta muayene ediyorken hemşiretelaşla beni çağırdı. Koşu bandı üzerine yığılmış hastanın ritim kaydı yoktu. Bilinci kapalı ve nefes almıyordu. Kalp masajına başladım. Son kılavuzlar nabız bakma, nefes almıyorsa kalbi durmuştur diyordu. Sonra hasta nefes almaya başladı. EKO cihazında kalbine bakarken yine aynısını yaptı. Türk filmlerindeki ölüm sahnesinin aynını yapıyor ve tutabildiği kadar nefesini tutuyordu. Bu defa ekranımda kalbinin attığını gördüğüm için telaşlanmadım. Ölüm numarasını da gerçekte olduğu gibi değil "Yeşilçam" versiyonu ile yapıyordu. Sonra hastanın ölü taklidi yaptığı, bayılma ve nefesini tutma şeklinde konversiyon nöbeti olduğunu anladık.

Kalbi çalışan birine kalp masajı yapma korkusu yersizdir. Hollanda da ötenazi yasal. İyileşme umudu olmayan ve çok ızdırap çeken bir kişi aklı yerinde ise iğne ile uyutularak yasamina son verebiliyor. Uyutulmadan önce kalbi çalışırken yapılan kalp masajının kalp ritmi üzerine ciddi olumsuz bir etkisi görülmemiştir. Yani kalbi durduğuna inandığınız birine kalp masajı yapmaktan çekinmek yersizdir. Eğitim almışsanız korkmadan kalp masajı yapılabilir. Bilgili olmayan birine 112 komuta merkezinin yönlendirmesi ile kalp masajı yaptırılabilir. Tabuları yakalım, hayatlar kurtaralım.

Kalp masajı sırasında kaburga kemiklerinin kırılması doğru teknikle önlenebilir. Ani kalp durması gibi ölümcül bir durumda en kısa sürede kalp masajı yapmak gerekiyor. Hastaya müdahale edilmez ise 12 dakika içinde ölü kabul edileceğinden kaburga kırılır mı diye düşünmekten öte ambulans gelen kadar beyin gibi hayati organların hasar görmesini engellemek gerekiyor.

Online kalp masajı kursunuz ne zaman başlayacak? 
7 Kasım 2013 günü Yeni Yüzyıl Üniversitesi nde yapılacak 1. Ulusal Ani Kalp Durmalarında Ölümlerin Önlenmesi Sempozyumu’nda Türkiye’nin ilk online kalp masajı kursu başlayacaktı. Ancak Sağlık Bakanlığı ile yapılan görüşmede bu kurslara sertifika verilmesi için yönetmelik hazırlanması gerektiği ve bunun 2014 yılında hazırlayacağı bildirildi. Biz bunun üzerine ancak bakanlık takvimde geciktiğinde bu kursu katılım belgesi ya da yurtdışı sertifika vererek yapmayı planladık. Kamu spotumuzun yayınlanması ile eş zamanlı olarak "kalp masajını öğrenin" diye mesaj verdiğimizden HKD, ATUDER ve CPRToday.com tarafından onaylı online kalp masajı (hands only CPR) kursunu devreye sokacağız. Şuan ilk 100 bin kişide tamamen ücretsiz olmasını planlıyoruz. 

Doçent Dr Mutlu Vural kimdir? 
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun. Dr. Siyami Ersek Kalp Hastanesi’nde kardiyoloji ihtisasını tamamladı. Kırşehir, Erzincan ve İstanbul da görevlerde bulundu. Hayatta Kal Derneği yönetim kurulu başkanı ve Kalp Projesi kurucu ve yürütücüsü.